14 Şubat 2009 Cumartesi

SEVGİLİ OLMAK


14 Şubat sevgililer günü...hem de cumartesi yani bugün...dışarda kıyamet kopacak. Herkes koşuşturacak hediye almak için,sanki bir emirmiş gibi...Oysa ki sevgililer günü ne kadar da hoş,yumuşacık,sevgi dolu,yavaş ve keyifli geçirilesi bir gün...Adı gibi romantizmle dolu olması gereken bir gün.Aynı resimde ki güvercinleri hatırlatır bana...Bir dokunuş,bir bakış,bir gülümseyiş,bir öpücük ya da bir şiir yeter bu güzel günü yaşayıp,anılarımıza dahil etmeye.Önemli olan da anılarımızda ki yeridir.Bu yüzden fazla bir şey yazmak istemiyorum kendimden,ama HALİL CİBRAN'dan bir şiir bu gün için bence muhteşem bir kutlama olacaktır...SEVGİLİLER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN...

YAĞMURUN ŞARKISI

Gümüş ipliklerim ben,
Tanrılar bıraktı beni yükseklerden
Ve doğa vadilerini süslemeye aldı.

Değerli incilerim ben,
Astarte'nin tacından dökülen
Ve sabahın kızı,beni kırlarını bezemeye çaldı.

Ben ağlarım ve tepeler gülümser,
Ben alçaltırım ve yükseltir çiçekler.

Bulut ve kır,iki aşıktır
Ve haberciyim ben,birinden ötekine;
Birinin susuzluğunu gideririm öbürünün bereketiyle
Ve hastalığını iyileştiririm.

Gök gürlemesinin sesi ve şimşeğin kılıçları
Müjdeler gelişimi,
Yolculuğumun bittiğini gökkuşağı ilan eder.
Böyledir dünyevi hayat da,
Öfkenin ayaklarıyla gelir,
Ölümün huzurlu eliyle gider.

Gölün kalbinden yükselirim
Ve havanın kanatlarında süzülürüm
Taze bir bahçe bulmak için.
Orada dökülürüm
Ve dudaklarından öperim çiçeklerin,
Dalları kucaklarım.
Sessizlikte nazik parmaklarımla
Hafifçe vururum pencere camlarına:
Hisseden ruhların bildiği bir şarkı olur bu ses.

Toprağın ısısıyla oluşurum
Ve katili olurum onun
Böyledir kadın da erkeketen aldığı güçle,hükmeder ona.

Okyanus'un hıçkırığıyım ben
Ve cennetin gözyaşı,
Ve kırların gülümseyişiyim.

Aşk da böyledir
Duyguların okyanusundan bir hıçkırık;
Düşüncelerin cennetinden bir damla yaş;
Bir gülümseyiş,Ruh'un kırlarından.

HALİL CİBRAN

12 Şubat 2009 Perşembe

YEMEK TARİFLERİ


Yemek yapmayı sevip sevmediğime henüz karar verebilmiş değilim.Ama yemek kitaplarını çok sevdiğimi biliyorum.Özellikle de çok değişik ve klasik yemek tariflerinin olmadığı kitapları...Zaten yemek yaparken de hep gözüm değişik ve zor tarifleri arar.Murat'ın kulakları çınlasın...Murat bahcevan.com un yazarı ve benim üniversiteden sınıf arkadaşımdır.O zamandan beri benim herşeyin zorunu tespit edip uygulamaya çalışmamla kafa yapar,buldun mu yine en zorunu diye...eh tabiki yemek konusunda da aynı sistem geçerli.Evet bayılıyorum büyük ahçıların yaptığı detaylı tariflere...Tabii bayılmak ayrı başarmak ayrı ama işin komik yanı klasik babaannem,annem usulü tariflerden çok daha başarılıyım.Çünkü bu tip tarifleri bir proje olarak gördüğümü farkettim.Bu yüzden de çok daha fazla dikkat ediyor ve emek harcıyorum konuya.Özellikle de bu son senelerin rağbet gören süslü püslü üstünde yok yok olan pastalarını yapmak çok hoşuma gidiyor.Şimdi diyeceksiniz ki bu yemek aşkı da nerden çıktı.Benim internette açılış sayfam cafe fernando ve tam da bana göre bir sayfa.Hem tarifler çok hoş ve ilginç,hem de sayfa cıvıl cıvıl ve fotoğraflar süper...Şimdi,takip edenler bilir yemekosfer adlı bir tarif arama motoru oluşturdu cenk bey...bence muhteşem bir fikir,hizmet,kolaylık ve de tabiki emek...ben de bloguma eklemeyi planladığım için böyle bir grizgah yaptım arkadaşlar.Yani aklı fikri ebrularında ve desenlerinde olan ben,yemek tarifleri ve ahçılık dersleri verip bu işte ustalık mertebesinde olan insanların karşısında haddimi aşmayı düşünmüyorum, korkmayın...Amacım sadece sizlere ve kendime hizmet.Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi bilgisayarım tamir olup geldiğinde sanat yazılarıma geri döneceğim. Aslında havadan sudan günlük olaylardan bahsetmek de hoşuma gitmedi değil...Bu arada sayfamda gördüğünüz mimoza ağacım havalar bu sene çok iyi gittiği için kasım sonunda açmaya başladı ve artık çiçekleri bitiyor.Normalde bu ay açmaya başlardı.Havalardan dolayı bitkilerin de tersi döndü.Komşumun bahçesinde ki japon ayvası da yılbaşından iki gün sonra açmaya başladı ve şimdi pespembe...bir iki gün içinde resmini çekip buraya koymayı düşünüyorum.Bu bloğa bakan herkes mutlu olsun diye,çünkü insanı çok mutlu eden bir görüntüsü var.Umarım hoşunuza gitmiştir bu yazım...görüşmek üzere...

9 Şubat 2009 Pazartesi

ELİMDE OLMAYAN NEDENLER


Arkadaşlar merhaba!
neredeyse bir buçuk aydır yazmıyorum...birincisi laptopım bozuldu...kaldım desktop a ...herşeyim daha doğrusu indirdiğim programların hepsi laptop da....büyük problem yarattı...çünkü desktopım o kadar marifetli değil elden geçmesi gerekiyor.ikincisi bu blog işinde yeni olduğum için çok blog inceliyorum ve bazen bayağı moralim bozuluyor...niyeyse... sanki herkes doğuştan biliyor bu işi...desem de kendi kendime anlatamıyorum bazen...geçen gün beni bu işe teşvik eden arkadaşıma sonunda söyledim blogumu açtığımı ve bana çok kızdı niye hemen haber vermedim diye...tabiki haklı ama işte bu da benim...her ne kadar mükemmelliyetçilikten kurtulmuş da olsam arada bir yaptığım işler söz konusu olunca ortaya çıkabiliyor...neyse o kadar kusur kadı kızında da olur der ve bu konuyu tatlıya bağlarım...:)arkadaşım MP sağolsun bana yorum bırakmış ve bu ben de yeni bir itici güç oluşturdu...veeee bende bu yazıyı yazayım en azından dedim...MP dediğim arkadaşım www.bahcevan.com un yazarı aynı zamanda...bitkilerle ilgili her türlü bilgiye ulaşmanız mümkün...ve de benim en çok sevdiğim bir kaç arkadaşımdan biri...ben kendisini çok şey bilen adam olarak tanımlıyorum...şimdilik böyle havadan sudan konularla sayfamda boy göstereceğim.Çünkü daha laptopıma kavuşamadım...ebrularla ilgili yazılarıma kendi laptopım gelince devam etmeyi planlıyorum,teknik konular nedeni ile.Bugün hava çok güzel bana göre tabiii...kapalı,karanlık ve yağmurlu...bir arkadaşım benim kurt olduğumdan şüphelenir hep böyle karanlık havaları sevdiğim için.Kurt puslu havaları severmiş çünkü...güneşli bahar günlerini de seviyorum ama kapalı havalarda enerjim ve yaratıcılığım gerçekten de güneşli günlere oranla çok daha fazla oluyor...ne diyebilirim ki ben de böyleyim ve de böyle olmaktan da mutluyum.En kısa zamanda görüşmek üzere der ve bu yazıyı bitiririm arkadaşlar...hoşçakalınnnnnnn

22 Aralık 2008 Pazartesi

EBRU DEDİĞİN

Gelelim işin zevkli yanına....
Birincisi ebru sanatı insana gerçektende çok heyecan verici bir çalışma ortamı sunuyor.Konuya ne kadar hakim de olsanız,çok çalışmış ve ne kadar çok deneyim kazanmışta olsanız tekneden çıkacak olan kağıt hakkında yüzde yüz bir fikre sahip olamıyorsunuz.Ebrunun her zaman değişen ve küçük sürprizler barındıran bir yapısı var.Sonucu bilmemenin heyecanı ve gizemi beni ebruya vazgeçilemez derecede bağlayan unsurların başında geliyor.
İkincisi ebru insanı sabır konusunda eğiten bir sanat dalı.Benim gibi sabırsız bir kişiliğe sahipseniz çok zorlanıyorsunuz.Ebru yaşadığımız çağın aksine hızı hiç sevmiyor.Hep sabırlı ve yumuşak olmak zorundasınız.Hem de her adımda...Agresiflik yok,hız yok,negatiflik yok,sinir yok...Bunlar varsa ebru yok.Ebru yaparken ruhsal anlamda da bire bir eğitiliyorsunuz.Çalışırken teknedeki kitreye de,boyalara da, kağıtlara da yeni doğmuş bir bebeğe gösterilen sabrı ve özeni göstermeniz gerekiyor.Hızlı kitre hazırlayamazsınız kitrenin ortam sıcaklığına uyum sağlaması gerekir.Hızlı boya atamazsınız boyalar yüzeyin altına iner.Hızlı kağıt koyamazsınız kitre ile kağıt arasında hava kalır ve o noktalarda kağıt boyayı almaz.Kağıdı hızlı çekemezsiniz çünkü kağıt yırtılır,boya bozulur,bir de hava kalmışsa ebrunuzun üstünde parıl parıl parlayan bir beyazlığınız olur.Zor gözüküyor değil mi?Aslında değil!Sadece hız yasak.Daha öncede belirttiğim gibi çağımızın aksine hız burada negatif etki yaratıyor.Ebru yapmak gerçekten de çok zevkli...ve yaptıkça çok seviyorsunuz ve bırakamıyorsunuz.Size hiç farketmeden yavaşlamayı,hız kesmeyi, sabretmeyi ve pozitif olmayı öğretiyor.Bir çok öğreti bunu tavsiye ediyor zaten.Ama ebru yapmaya başladığınızda iş tavsiyeden çıkıp,öğrenmeye ve uygulamaya dönüşüyor. DUR,DÜŞÜN VE UYGULA!...
Bu günlük bu kadar...Ama daha bitmedi merak etmeyin....ARKASI YARIN

20 Aralık 2008 Cumartesi

EBRU DEDİĞİN


İYİ SABAHLARRRRRRRRRR!
Bugün size bana göre sanatların en güzeli olan ebru sanatından bahsetmek istiyorum.
Merak etmeyin ebrunun nasıl yapıldığını anlatmayacağım.Çünkü bunu anlatan ve öğreten bir sürü site,kitap ve kurs var.Ben ebru yapmanın insana nasıl bir his verdiğini anlatmaya çalışacağım.Bu blogu açana kadar yazmakla ilgili hiç bir deneyimim olmadı.Yani sizi uyarmak zorundayım bu benim ikinci yazı deneyimim.Bu sebeple yapabileceğim anlatım ve imla hatalarından dolayı sizlerden şimdiden özür diliyorum.
Ebru İran da Abru ya da Ebri olarak kullanılmış.Abru su yüzü anlamına geliyor. Ebri ise bulutumsu,bulut gibi demek.Biz Ebru diyoruz.Ebr bulut,Ru da yüz anlamındadır.Yani Bulut Yüzü...Aslında biraz karışık gibi gelsede,işin içine girdiğinizde bu üç isminde doğru olduğunu görüyorsunuz.Eğer her şeyi,bir çok kursta olduğu gibi önünüze hazırlayıp koyuyorlarsa ebru yapmak çok zevkli ve kolay.Ama benim gibi her aşamasını kendiniz yapmaya kalkarsanız kontrolü ele geçirene kadar gerçekten çok zor bir sanat.İşin mutfağını öğrenmek istiyorsanız sistemli ve çok çalışmanız gerekiyor.Tekneye konulan sıvıyı yani kitreyi tutturabilmek zaten başlı başına bir olay.Klasik kitreyi tabii...Günümüzde 2 saat içinde hazırlanabilen bir sürü kitre var.Benim bahsettiğim bu tip hobi malzemeleri değil.Kitre ayarları,boya ayarları,boya ezmek,bu malzemelerin sıcaklıkları...hepsi birer çalışma konusu. Çalışırken bazen kendimi kimya laboratuvarında gibi hissediyorum.2 damla öd koy,yok olmadı,4 damla su koy,ayyyyy fazla oldu,boya çatladı,boya açılmadı,kitre koyu,kitre sulu,boyalar çok açılıyor,sıcak,soğuk vs.vs.....Şimdi ben bunları yazınca bir çok kişinin "aman tanrım ne kadar zormuş" dediğini duyar gibiyim.Korkmayın hepsi zamanla hallediliyor.Tamamen konuya ayırdığınız vakit ve buna bağlı olarak kazandığınız deneyimle ilgili.Deneyim arttıkça kontrol de artıyor tabiki.Çok çalışma ve devamlı çalışma isteyen bir sanat dalı.Aslında her iş böyle değilmidir.
Gelelim işn zevkli yanına....Ama biraz mola vermem gerekiyor.ARKASI YARIN....

29 Kasım 2008 Cumartesi

28 Kasım 2008 Cuma

YENİ BİR YIL


merhaba!Artık bu yılın bitmesine az kaldı.Yılın en sevdiğim zamanı...her yer ışıklandırılıyor ve sanki bana göre ruhumuz aydınlanıyor.Çocukluğumdan beri yılbaşını çok severim ve bir yandan da niye bu kadar sevdiğimi ve mutlu olduğumu merak ederim.En sonunda geçen yıl ne olduğunu buldum.Birincisi çok masalsı bir olay ve ikincisi bir çok yer ışıklandırılıyor.Yılbaşı ağaçları,Noel Baba,Yılbaşı süsleri,Işıklandırmalar.....hepsi hayali bir dünyanın parçaları sanki...beni alıp fantastik diyarlara götürür.Bu dönemde herkes daha mutluymuş gibi geliyor bana,en azından fakiri zengini yeni yılda iyi bir şeyler bekler,umutlar vardır yeni zamana dair .Gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmesekte umut etmektir bizi mutlu eden ve bu mutluluk bizi yeniler,güçlü kılar hayata karşı.Tüm özel günlerin getirisi budur,tazelenmek ve iyi düşüncelerle dolmak.Eşim ve eşim gibi bir sürü insan bugünlerin para tuzağı olduğunu söyler.Oysaki para tuzaklarına düşmek zorunda değilsiniz....Benim 10 yaşında bir oğlum var.O bugüne kadar bana hiç bir özel günümde parayla alınmış bir şey vermedi ve babasından böyle bir talebide olmadı.O bana çok güzel resimler yapar,deniz kabukları ya da yolda bulduğu değişik taşları verir....Herkesin oluşturabileceği bir hediye mutlaka vardır....Hediye vermekte almakta insanı çok mutlu eder.Burada önemli olan hatırlamak ve hatırlanmaktır.Bu tip günlerin amacı insan ilişkilerini hareketlendirip yenilemektir.Bunlar benim düşüncelerim tabi.Veee yine bana göre bu özel günlerin en güzeli yılbaşıdır.Yeni yıl heyecanını şimdiden yaşamaya başlayın.